28 Nisan 2011 Perşembe

Küçük Kısa Öyküler

'Küçük kısa öyküler yaz...' diye başladı söze. 'Küçük kısa öykülerle anlatamam ki bazen istediklerimi' diyemedim. Güzelmiş çünkü benim kısa öykülerim. Sabahları biraz geç uyandığımda ekmek atmamı bekleyemeyip camımı gagalayan minik kuşlar söyledi. İşte böyle bağımlılık yaratan ve gizli saklı bir tarafım var. Yasakları ezip geçmeyi seven yaramaz çocuklar gibi. Eskiden bu kadar durgun, bu kadar hüzünlü değildi ki yüzüm, ne oldu bana? Sanırım büyüdüm. İçimdeki yaramaz çocuk sık sık ortaya çıkıyor ama artık etrafındakilerden çabucak ürküp karanlık sokak aralarına kaçıveriyor. O ucunu göremediği binaların gölgeleri arasında saklanıyor. Hem kimsenin gelmek istemeyeceği kadar soğuk, nemli ve ürkütücü ama bir o kadar da artık onun evi. Karanlıkların ardına saklandığında hemen yüzüm düşüyor. Farkında olmuyorum ama görenler öyle söylüyor. Geçenlerde aynada yüzüme bakarken farkettim iki kaşımın ortasındaki iki ince çizgiyi. Sanırım gerçekten yalnız, üzgün ve mutsuzum. Belki de bundan beş ya da altı sene sonra şuanda dalga geçtiğim insan modeline bürünüp tüm kozmetikçilerin altını üstüne getirip o 'sihirli' kremlerden almaya başlayacağım. Şuan birkaç tane olan güzel beyaz saç tellerim iki elimin parmaklarının sayısını da geçecek, hatta belki buna ayakparmaklarımı da dahil etmek zorunda kalacağım. Zaten almaya başladığım kiloların üç-dört katı kadarını alıp ben de mecburiyetten 'yer gibi yapıp' yemek yemeyeceğim. Birkaç sene sonra da oramdan yağ aldırır, lüzumsuz yerlere enjekte ettirir, ektirir biçtirir, gerdirir toplatırım. Blah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder