Bir ruh hastasının günlüğü. Bu blogun bir teması, konsepti yada herhangi bir amacı yok. Sosyallik içinde yaşayan bir asosyalin klavyesinden gündelik veya gündelik olmayan herşey hakkında her türlü yorumu bulabilirsiniz.
17 Mayıs 2011 Salı
11 Mayıs 2011 Çarşamba
Hüzün ile Güzellik Arasında Bi' Yerlerde...
Hepsi güzel kadınlar. Hüzün ile güzellik arasında bi' yerlerde sıkışıp kalmışlar. Rengarenk kıyafetleri, makyajları ve güzel saçları altında yaşadıkları hüzün gözlerinden süzülüyor herbirinin.
Etiketler:
tiyatrocuzerrin tekindortabloünlü tiyatrocu
Bundan Böyle AY LAYK HADİSE!
Bu kızı tuttum artık. Yeni albümü 'Aşk Kaç Beden Giyer?' ile gerçekten iyi bir sound yakalamış. Kendini dinlettirip insanın diline dolanıveriyor. Bir önceki albümünden çok çok daha iyi ve 'in'. 10 numara!
Special thanks to Aykut Akkülah for providing the album.
Yüksek Sadakat Zaten Tırttı.
Neden herkes Eurovision'da finale çıkamadığımıza şaşırdı ki? Zaten o grup tırttı Türkiye, günaydın.
5 Mayıs 2011 Perşembe
'Patırtı etme!'
Hayatım boyunca duymayı en çok sevdiğim şeylerden biriydi 'patırtı etme' lafı. Küçükken her iki haftada bir gittiğim, dedemlerin Fındıkzade'deki evinde duyardım en çok bunu. Sevmek ile kızmak arasında bir ses tonuyla söylerdi dedem bunu haber izlemeye çalıştığında gürültü yaptığım zaman. Gözünden anlardım gerçekten kızıp kızmayacağını ve sırf bir kere daha söylesin diye tekrarlardım yaptığım her ne idiyse.
Yine söylediğinde kikirdeyerek koşturmaya başlardım delilercesine. Sandalyelerin aralarından geçer, koltuklara zıplar, kapıları açıp kapatırken kikir kikir gülerdim. Dedem de 'seni baççik yapacağımmmm' deyip gözlerini kocaman açar ve beni kovalardı. Gıdıklar, öperdi. 'Boynuna bakayım ne var orada? AA!' dediğinde her seferinde boynumu kaldırır kendimi gıdıklatırdım. Babaannem de hemen gelip sırtıma bir bez sokuşturuverirdi terimi alsın diye. Seneler boyunca 'baççik' kelimesini 'dövmek' gibi birşey olarak algılardım, meğer 'öpücük' manasına geliyormuş.
Kimseyi sevmedi dedem beni sevdiği kadar, kendi öz kızını bile. Kendi söylemedi hiç ama aramızdaki farklı bir iletişimdi. Hissederdim özel olduğumu, o da bilirdi ne kadar sevdiğimi onu. Kızardı bazen ama her zaman yanımda olmaya çalıştı, destek oldu. Hep 'Oku kızım, sen bu sülalenin en zeki ve çalışkanısın, sen benim torunumsun' derdi.
Vedalaşırken söyledim ona okul kazandığımı, gözünün arkada kalmamasını. Okuyup istediği gibi kendi ayaklarımın üzerinde duracağımı söyledim. Biliyorum ki duydu beni, çünkü o anda da aramızdaki iletişimi hissettim. Artık söyleyemeyecek hiçbirşey ama biliyorum ki bana her zaman varlığını hissettirecek.
Üç sene oluyor dedemi ve babaannemi kaybedeli. O kadar acı çekiyorum ki bazen. Ufacık aptal bir kelime, bir ses, bir yüz, bir koku, bir yemek bile onları hatırlatabiliyor aniden. Kalbim sıkışmaya, burnumun direği sızlamaya başlıyor.
Canım dedeciğim.
Yine söylediğinde kikirdeyerek koşturmaya başlardım delilercesine. Sandalyelerin aralarından geçer, koltuklara zıplar, kapıları açıp kapatırken kikir kikir gülerdim. Dedem de 'seni baççik yapacağımmmm' deyip gözlerini kocaman açar ve beni kovalardı. Gıdıklar, öperdi. 'Boynuna bakayım ne var orada? AA!' dediğinde her seferinde boynumu kaldırır kendimi gıdıklatırdım. Babaannem de hemen gelip sırtıma bir bez sokuşturuverirdi terimi alsın diye. Seneler boyunca 'baççik' kelimesini 'dövmek' gibi birşey olarak algılardım, meğer 'öpücük' manasına geliyormuş.
Kimseyi sevmedi dedem beni sevdiği kadar, kendi öz kızını bile. Kendi söylemedi hiç ama aramızdaki farklı bir iletişimdi. Hissederdim özel olduğumu, o da bilirdi ne kadar sevdiğimi onu. Kızardı bazen ama her zaman yanımda olmaya çalıştı, destek oldu. Hep 'Oku kızım, sen bu sülalenin en zeki ve çalışkanısın, sen benim torunumsun' derdi.
Vedalaşırken söyledim ona okul kazandığımı, gözünün arkada kalmamasını. Okuyup istediği gibi kendi ayaklarımın üzerinde duracağımı söyledim. Biliyorum ki duydu beni, çünkü o anda da aramızdaki iletişimi hissettim. Artık söyleyemeyecek hiçbirşey ama biliyorum ki bana her zaman varlığını hissettirecek.
Üç sene oluyor dedemi ve babaannemi kaybedeli. O kadar acı çekiyorum ki bazen. Ufacık aptal bir kelime, bir ses, bir yüz, bir koku, bir yemek bile onları hatırlatabiliyor aniden. Kalbim sıkışmaya, burnumun direği sızlamaya başlıyor.
Canım dedeciğim.
28 Nisan 2011 Perşembe
Küçük Kısa Öyküler
'Küçük kısa öyküler yaz...' diye başladı söze. 'Küçük kısa öykülerle anlatamam ki bazen istediklerimi' diyemedim. Güzelmiş çünkü benim kısa öykülerim. Sabahları biraz geç uyandığımda ekmek atmamı bekleyemeyip camımı gagalayan minik kuşlar söyledi. İşte böyle bağımlılık yaratan ve gizli saklı bir tarafım var. Yasakları ezip geçmeyi seven yaramaz çocuklar gibi. Eskiden bu kadar durgun, bu kadar hüzünlü değildi ki yüzüm, ne oldu bana? Sanırım büyüdüm. İçimdeki yaramaz çocuk sık sık ortaya çıkıyor ama artık etrafındakilerden çabucak ürküp karanlık sokak aralarına kaçıveriyor. O ucunu göremediği binaların gölgeleri arasında saklanıyor. Hem kimsenin gelmek istemeyeceği kadar soğuk, nemli ve ürkütücü ama bir o kadar da artık onun evi. Karanlıkların ardına saklandığında hemen yüzüm düşüyor. Farkında olmuyorum ama görenler öyle söylüyor. Geçenlerde aynada yüzüme bakarken farkettim iki kaşımın ortasındaki iki ince çizgiyi. Sanırım gerçekten yalnız, üzgün ve mutsuzum. Belki de bundan beş ya da altı sene sonra şuanda dalga geçtiğim insan modeline bürünüp tüm kozmetikçilerin altını üstüne getirip o 'sihirli' kremlerden almaya başlayacağım. Şuan birkaç tane olan güzel beyaz saç tellerim iki elimin parmaklarının sayısını da geçecek, hatta belki buna ayakparmaklarımı da dahil etmek zorunda kalacağım. Zaten almaya başladığım kiloların üç-dört katı kadarını alıp ben de mecburiyetten 'yer gibi yapıp' yemek yemeyeceğim. Birkaç sene sonra da oramdan yağ aldırır, lüzumsuz yerlere enjekte ettirir, ektirir biçtirir, gerdirir toplatırım. Blah.
Yasaklayabilirsiniz ama...
Bugün, yarın, sonraki gün, hatta ondan sonraki gün de benim blogumu, sanatımı, kitabımı, karikatürümü, basın özgürlüğümü, gözümü, kulağımı, özgür irademle oy kullanmamı, adil sınav hakkımı, sokakta özgürce dolaşma hakkımı, saçımı gösterme hakkımı bile elimden alabilirsiniz. Fakat unutmayın ki, ASLA beynime yasak koyamayacak; düşüncelerime pranga vuramayacaksınız! Yüreğimdeki ATATÜRK aşkını söndüremeyecek, atalarımın kanıyla bu toprakların her karışının sulandığını bana unutturamayacaksınız!
25 Nisan 2011 Pazartesi
Eski
Seni bugün benden silme kararı aldım,
İçimden kusarak atmayı.
Hızlı bir gecenin ardından sersem gibi uyanır,
Miden ardı arkası kesilmeden bulanır ya, ama bir türlü birşey çıkmaz,
Sen öylesin işte benim için.
Parmağımı soktum kalbime deştim...
Akar gider diye belki ilaç olmadan,
Yüzüme gözüme bir zamanlar dolaşmış saçlarını hatırladım, kalakaldım.
Nedense bir türlü yapamıyorum.
Hayal gücüm o kadar derin ve karanlık ki bir türlü kurtulamıyorum.
Bunu kime yazdığımı bile şuan hatırlamıyorum.
İçimden kusarak atmayı.
Hızlı bir gecenin ardından sersem gibi uyanır,
Miden ardı arkası kesilmeden bulanır ya, ama bir türlü birşey çıkmaz,
Sen öylesin işte benim için.
Parmağımı soktum kalbime deştim...
Akar gider diye belki ilaç olmadan,
Yüzüme gözüme bir zamanlar dolaşmış saçlarını hatırladım, kalakaldım.
Nedense bir türlü yapamıyorum.
Hayal gücüm o kadar derin ve karanlık ki bir türlü kurtulamıyorum.
Bunu kime yazdığımı bile şuan hatırlamıyorum.
Sonsuz
Sonsuz aşk, platonik olandır aslında. İçinde yaşarsın herşeyi iyisiyle, kötüsüyle. Sadece yüzü vardır aklında, fikirleri ve tavırları yoktur. İstediğin gibi olmak zorundadır o, başka şansı olmadan. Bir gün sarışın, diğerinde esmer, bir gün fit, diğer gün şişman. Bilmez aslında aklından neler geçtiğini tahmin edemez ama her anı, her hareketi ve her düşüncesini sen yaratırsın; o da seni. Yalansız, yalanın kendisidir aslında o. 'Yalanı sevmem' diyemezsin artık çünkü yalanın ta kendisi olmuş ve herbir saç teline varana kadar yalana bulanmışsındır. Kimseye değil, en masum şekilde kendine söylersin o yalanları ama göründüğü kadar zararsız değildir; en tehlikelisi de zaten kendine söylediğin yalana inanıp ona yaşamak için sarılmaktır. Dipsiz kuyu, zincirleme etkisi, durgun suya atılan taşın çıkardığı tok sesin ardından yaydığı halkalar gibi sonu gelmez; dur durak bilmez...
22 Nisan 2011 Cuma
Benim Küçük Parlak İlham Böceğim
İlham ıkınınca gelen birşey değil ki her istediğinde gelsin.
O, itaat etmesini öğrenen türden birşey. Gerekli şekilde eğiteceksin ki kendi kendine sana gelmesini bilecek. Benim ilhamım yarı eğitilmiş durumda. Uzun senelerimi aldı onun üzerindeki kontrolü sağlamam. Gecenin karanlığında uçan küçük, güzel bir ağustos böceği gibi... Ne zaman o güzel parlak ışığını görsem heyecanla yakalamaya çalışırdım ama o, olağan gücüyle benden kaçardı. Bazı anlarda küçük bir çocuk gibi oturup ağlardım. Bazı anlarda ise şuan ki gibi yakalayıp parmaklarımın arasından avucumun içindeki parıltısına bakardım...
O, itaat etmesini öğrenen türden birşey. Gerekli şekilde eğiteceksin ki kendi kendine sana gelmesini bilecek. Benim ilhamım yarı eğitilmiş durumda. Uzun senelerimi aldı onun üzerindeki kontrolü sağlamam. Gecenin karanlığında uçan küçük, güzel bir ağustos böceği gibi... Ne zaman o güzel parlak ışığını görsem heyecanla yakalamaya çalışırdım ama o, olağan gücüyle benden kaçardı. Bazı anlarda küçük bir çocuk gibi oturup ağlardım. Bazı anlarda ise şuan ki gibi yakalayıp parmaklarımın arasından avucumun içindeki parıltısına bakardım...
21 Nisan 2011 Perşembe
Aşk iki kişiyle mi yaşanır...
Zihnimde dönüp duruyor bunca zamandır, ne zaman durup dururken aklıma gelse zamanın ellerimden kayıp gittiğini, herşeyi farkında olmadan görmeyerek yaptığımı algıladığımda aniden sıçrayarak kendimi toparlıyorum. Aşk denilen şey illa ki de iki kişilik değil gibi... gibi diyorum çünkü hala o lanet cevabı bulabilmiş değilim. O sevgili uzaktayken kendi içindeki kendini mi seversin yoksa gerçek olan O'nu mu seversin? Kendi kendime aşık kalabilmeyi öğrendim sanırım ben. Bazen ömrümün sonuna kadar böyle yalnız ama aşık kalabilirim diye düşünüyorum. Onun sesini duymadan, yüzünü görmeden, kokusunu hissedip...en önemlisi de onu öpmeden ben hala aşıksam, sonsuza kadar belki de yine onu hayal ederek kendi kendime aşık kalabilirim. Az ile yetinip, çoğu istemeden...Aptal tartışmalar olmadan, 'belki'leri düşünmeden...sürekli çabalamadan da aşkı yaşayabilirim gibi...mi ki acaba?
19 Nisan 2011 Salı
Kate Moss'lu Dior Reklamı
11 Nisan'dan sonra ekranlarda olacak olan Dior'un yeni ruj reklamında Kate Moss rol aldı.
Kaynak: http://starlounge.tr.msn.com/
18 Nisan 2011 Pazartesi
Aradaki Benzerlik!
Mehmet Ali Alabora - Hrithik Roshan
Serkan Erdogan - Ruhi Sarı
Sertab Erener - Zeynep Casalini
Teoman - Amitabh Bachchan
Kofi Annan - Morgan Freeman
Melih Gökçek - Mahir Güllü
Fatih Altaylı - Jean Reno
George Clooney ve Cary Grant
Levent Üzümcü - Vince Vaughn
Tuğçe Kazaz - Mena Suvari
İzmir İzmir
Dogoskinz'deki bu duvar sticker'ını sevgliim eminim ki çok beğenecek. Şuana kadar gördüğüm en orijinal duvar sticker'ı. Üstelik sadece 53.70 TL
<3
Oley Vintage Telefonlar!
CoolStuffCheap'deki bu vintage telefonlara bayıldım! Üstelik, telefon etmek için içine para atmak zorunda kalmıyorsunuz. Kumbara gibi kullanıp ardından içindeki paraları anahtarıyla kasasını açıp alabiliyorsunuz. En sağdaki pembe olan kesinlikle favorim. Muftağıma kesinlikle bir tane almayı düşünüyorum. Üstelik sadece $85.49!
Bir de tabii ki anneanneler & babaannelerimizin evinde bulunan masaüstü çevirmeli telefonlar vardı. İşte o telefonları da günümüze uyarlayıp, çevirlemeli görünümünde tuşlu halini yapmışlar. Bu da kesinlikle harika! Üç farklı renk seçeneğiyle satışa sunulan bu telefonlar sadece $51.89!
<3
27
Bugün 27 kaldı.
Ne mi bu 27?
27 gün,
27 gün!
Gün..
Hani şu herbiri 24 saat,
1440 dakika olanından.
Şimdi sadece 648 saat,
38,880 dakika kaldı.
Hani herbiri 60 saniye,
Toplamda 2,332,800 saniye olanından.
Ne mi bu 27?
27 gün,
27 gün!
Gün..
Hani şu herbiri 24 saat,
1440 dakika olanından.
Şimdi sadece 648 saat,
38,880 dakika kaldı.
Hani herbiri 60 saniye,
Toplamda 2,332,800 saniye olanından.
Yeğen
Mesele, bilinmedik şeyleri yazmakta değil. Mesele, bilindik şeyleri bilinmedik yollarla anlatabilmekte. -dedim az önce birine.
DırDır
Bu yaşlı kadınların 'DırDır Sendromu'na yakalandıklarını biliyorum da gençlere ne oluyor anlamıyorum.
DırDırDırDırDırDırDırDırDırDırDır...
DırDırDırDırDırDırDırDırDırDırDır...
Rahatsızlık
Kendi kendimi rahatsız ettim dün akşam. Eski defterlerimi karıştırdım, içim karardı. Bir şizofren edasıyla dökülmüş kalemimin ucundan rahatsız sözlerim. Deforme olmuş sözlerim, karmançorman ruhum, sıkıntılı aklım ürpertti içimi. Dolabımdan sürünerek çıkan yaşlı naftalin kokulu kadınlardan bahsetmişim. Sanırım babaannem gelmiş aklıma, dolabındaki naftalinleri de.
<3
8 Nisan 2011 Cuma
Kabızlığa Birebir
Bu kabızların hepsine Domperidon yazdıracağım.
Belki o zaman havaları biraz söner, kabızlıkları geçer.
Aslında çok da işe yarayacağını sanmıyorum ama
umut işte bir umut...
Bu kıyağımı da unutmasınlar söyleyin onlara.
Belki o zaman havaları biraz söner, kabızlıkları geçer.
Aslında çok da işe yarayacağını sanmıyorum ama
umut işte bir umut...
Bu kıyağımı da unutmasınlar söyleyin onlara.
Gezesim Var
Sevgilimin elini tutup sadece yürüyesim,
Sorunlardan uzaklaşasım,
Ona gülümseyesim,
Sarılıp öylece Boğaz'a bakasım var.
Sorunlardan uzaklaşasım,
Ona gülümseyesim,
Sarılıp öylece Boğaz'a bakasım var.
Kişisel Alana Tecavüz
Benim kişisel alanıma benden başka kimse girmemeli.
Hatta bunu yaptırımı olan bir kanuna bağlamak lazım.
Hatta bunu yaptırımı olan bir kanuna bağlamak lazım.
Sayı Saymak
155'ten geriye saymak hiç bu kadar zor olmamıştı.
155 gün meğer ne kadar yavaş geçiyormuş.
155 sayısı meğer ne kadar çokmuş.
155'in farklı anlamları da var biliyorum.
Polis İmdat gibi...
Keşke Kırmızı Ambulans'ın numarası olsaymış.
En azından işime yarardı.
155 gün meğer ne kadar yavaş geçiyormuş.
155 sayısı meğer ne kadar çokmuş.
155'in farklı anlamları da var biliyorum.
Polis İmdat gibi...
Keşke Kırmızı Ambulans'ın numarası olsaymış.
En azından işime yarardı.
Yecüc ve Mecüc
Yecüc ve Mecüc'ler bence bu haset insanların içinde.
Kıyamet zamanında kolları bacakları bu insan görünümündeki 'yaratıklar'ın mevcut her deliğinden dışarı çıkacak.
Kıyamet zamanında kolları bacakları bu insan görünümündeki 'yaratıklar'ın mevcut her deliğinden dışarı çıkacak.
Pis.
İkimizi bir etmişler, sanki küfür eder gibi.
Bu lafı O'na ithaf ediyorum.
Dipnot: Söz Athena'nın 'Pis' adlı parçasından alıntıdır.
Bu lafı O'na ithaf ediyorum.
Dipnot: Söz Athena'nın 'Pis' adlı parçasından alıntıdır.
Para
Her konuyu paraya bağlayan,
Baba parasıyla geçinip- geçinenlere laf eden,
Kendini sürekli para ile göstermeye çalışıp,
Parayı bir ölçü olarak kabul eden
'yaratık'lardan nefret ediyorum.
Baba parasıyla geçinip- geçinenlere laf eden,
Kendini sürekli para ile göstermeye çalışıp,
Parayı bir ölçü olarak kabul eden
'yaratık'lardan nefret ediyorum.
Kızaran
Utanınca kızaran insanları seviyorum.
Bunu kişinin insan olduğuna bir işaret olarak görüyorum.
Bunu kişinin insan olduğuna bir işaret olarak görüyorum.
Başlığı Maşlığı Yok Bunun.
Kendine bakarak yürüyen,
Kendini beğenmişlerden nefret ediyorum.
Hani bi' de bi'şeye benzeseler gam yemeyeceğim.
Kendini beğenmişlerden nefret ediyorum.
Hani bi' de bi'şeye benzeseler gam yemeyeceğim.
5 Nisan 2011 Salı
Birgün Paçayı Kurtaracağım!
O kadar fazla fırsatım vardı ki şimdiye kadar bambaşka -süper ötesi- yerlerde olmak için. Yanlış tercih mi, yoksa kader mi bilemiyorum ama tek bildiğim aslında şuanda yapmakta olduğum şeylerin mutlu etmediği. Bunun geçici bir süreç çok iyi biliyorum. Bu kadar hasetlenip nazar değdirmeye çalışanlara ise sadece acıyorum. O zavallı dünyalarında, küçücük beyinleriyle kendilerini ancak bu şekilde mutlu edebiliyorlar. Saçma sapan, triplere girmenin, kompleks yapmanın anlamını bir türlü çözemiyorum. Bir yandan da onlar sayesinde kendimi daha mutlu hissediyorum çünkü; nefret ediliyorsan, birşeyleri doğru yapıyorsun demektir.
Birgün illa ki de çok sevdiğim minik 'kuzu'M'erve'nin 'Sen paçayı kurtaracaksın bu fikirlerle; hangisiyle olacağını merak ediyorum' dediği gibi olacak. Ben de merak ediyorum cidden.. Bakalım pastacı mı, işletmeci mi, ressam mı, tasarımcı mı, oyuncu mu... Yoksa 'D: Hepsi' mi olacağım. Daha küçüğüm ben, büyüyünce çok olay olacağım!
<3
Birgün illa ki de çok sevdiğim minik 'kuzu'M'erve'nin 'Sen paçayı kurtaracaksın bu fikirlerle; hangisiyle olacağını merak ediyorum' dediği gibi olacak. Ben de merak ediyorum cidden.. Bakalım pastacı mı, işletmeci mi, ressam mı, tasarımcı mı, oyuncu mu... Yoksa 'D: Hepsi' mi olacağım. Daha küçüğüm ben, büyüyünce çok olay olacağım!
<3
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)