11 Mayıs 2011 Çarşamba

Hüzün ile Güzellik Arasında Bi' Yerlerde...



Hepsi güzel kadınlar. Hüzün ile güzellik arasında bi' yerlerde sıkışıp kalmışlar. Rengarenk kıyafetleri, makyajları ve güzel saçları altında yaşadıkları hüzün gözlerinden süzülüyor herbirinin.


Bu güzel tabloları yapan kişi ünlü tiyatrocu Zerrin Tekindor. Tablolarındaki kadınlar Zerrin Hanım'a çok benziyor; adeta her birinin üzerine kendisinin asaleti sinmiş. Kendisi ile irtibata geçip yakında İstanbul'da bir sergisi olup olmayacağını sordum. Ne yazık ki, şuan İstanbul için planlanmış bir sergisinin olmadığını söyledi. Bu güzel ötesi tablolar İstanbul'da görücüye çıktığında mutlaka gidip görmek; hatta alıp bi' tanesini evin bir köşesinde baş tacı yapmak lazım.

Bundan Böyle AY LAYK HADİSE!

Bu kızı tuttum artık. Yeni albümü 'Aşk Kaç Beden Giyer?' ile gerçekten iyi bir sound yakalamış. Kendini dinlettirip insanın diline dolanıveriyor. Bir önceki albümünden çok çok daha iyi ve 'in'. 10 numara!



Special thanks to Aykut Akkülah for providing the album.

Yüksek Sadakat Zaten Tırttı.

Neden herkes Eurovision'da finale çıkamadığımıza şaşırdı ki? Zaten o grup tırttı Türkiye, günaydın.

5 Mayıs 2011 Perşembe

'Patırtı etme!'

Hayatım boyunca duymayı en çok sevdiğim şeylerden biriydi 'patırtı etme' lafı. Küçükken her iki haftada bir gittiğim, dedemlerin Fındıkzade'deki evinde duyardım en çok bunu. Sevmek ile kızmak arasında bir ses tonuyla söylerdi dedem bunu haber izlemeye çalıştığında gürültü yaptığım zaman. Gözünden anlardım gerçekten kızıp kızmayacağını ve sırf bir kere daha söylesin diye tekrarlardım yaptığım her ne idiyse.

Yine söylediğinde kikirdeyerek koşturmaya başlardım delilercesine. Sandalyelerin aralarından geçer, koltuklara zıplar, kapıları açıp kapatırken kikir kikir gülerdim. Dedem de 'seni baççik yapacağımmmm' deyip gözlerini kocaman açar ve beni kovalardı. Gıdıklar, öperdi. 'Boynuna bakayım ne var orada? AA!' dediğinde her seferinde boynumu kaldırır kendimi gıdıklatırdım. Babaannem de hemen gelip sırtıma bir bez sokuşturuverirdi terimi alsın diye. Seneler boyunca 'baççik' kelimesini 'dövmek' gibi birşey olarak algılardım, meğer 'öpücük' manasına geliyormuş.

Kimseyi sevmedi dedem beni sevdiği kadar, kendi öz kızını bile. Kendi söylemedi hiç ama aramızdaki farklı bir iletişimdi. Hissederdim özel olduğumu, o da bilirdi ne kadar sevdiğimi onu. Kızardı bazen ama her zaman yanımda olmaya çalıştı, destek oldu. Hep 'Oku kızım, sen bu sülalenin en zeki ve çalışkanısın, sen benim torunumsun' derdi.

Vedalaşırken söyledim ona okul kazandığımı, gözünün arkada kalmamasını. Okuyup istediği gibi kendi ayaklarımın üzerinde duracağımı söyledim. Biliyorum ki duydu beni, çünkü o anda da aramızdaki iletişimi hissettim. Artık söyleyemeyecek hiçbirşey ama biliyorum ki bana her zaman varlığını hissettirecek.

Üç sene oluyor dedemi ve babaannemi kaybedeli. O kadar acı çekiyorum ki bazen. Ufacık aptal bir kelime, bir ses, bir yüz, bir koku, bir yemek bile onları hatırlatabiliyor aniden. Kalbim sıkışmaya, burnumun direği sızlamaya başlıyor.

Canım dedeciğim.